26 Nisan 2011 Salı

ŞUUR VE BİLİNÇ ALTI TEKNİKLERİ,25.KARELER

Merhaba;

Aşağıda üyesi olduğum Biymed forumda okuduğum bir yazyı paylaşmak istiyorum.Uzun olmasına bakmayın,özellikle çocuklara izlettiğimiz herşeye ne kadar dikkat etmeliyiz bir kez daha gösteriyor...


ŞUUR VE BİLİNÇ ALTI TEKNİKLERİ

Şuuraltını etkilemeyi hedefleyen mesajlara “subliminal” adı verilir. Genel olarak “şuuraltına yönelik gizli mesajlar olarak ifade edebiliriz. Kişinin şuuraltına ‘’subliminal’’ mesaj göndermenin birçok yolu bulunuyor.



Bunlardan en çok kullanılanları :



1. Dijital ses dosyalarına gizlenen işitsel yolları.



2. Gözle algılanamayacak kadar kısa süreyle ve sık patlayan flaşlar şeklinde sinema ya da televizyon görüntüsü yoluyla şuur-altına itilen 25. kareler.



3. Reklam afişleri, logoları ve benzeri nitelikteki görsel malzemenin içine saklanmış şekil, kelime ve rakamlar.



Bu yöntem, bir ürünün reklâmını yapmaktan, bir inancın ya da görüşün propagandasını yapmaya kadar varan geniş bir yelpâzede kullanılmaktadır. Görsel ve işitsel olarak (şuurlu) algılananlar değil ; şuuraltı seviyesinde algılanan söz, resim, görüntü ve şekillerden oluşur.



Bunlardan en çok kullanılan Dijital ses dosyalarına gizlenen ses mesajlardır. Üzerinde oynanabilirliği ve işlenilmesi ve yayılması daha kolay olduğundan MP3 dosyaları gizli mesaj için biçilmiş kaftandır diyebiliriz. Peki sistem nasıl işliyor?



İnsan kulağı sâdece belirli frekans aralıklarındaki sesleri duyabilir. Eğer siz bir müzik parçasını rahatça duyabiliyorsanız, bu sizin duyabileceğiniz frekans aralığında olduğunu gösterir. İnsan beyninin algısı ise, bundan daha düşük ya da daha yüksek frekansları algılayabilecek kapasitededir. Dikkat ediniz : “duyabilecek” demiyoruz, algılayabilecek diyoruz.



Yani, kulağımız ancak belirli bir frekans aralığındaki sesleri duyabilir. Fakat beynimiz bu aralığın çok daha ötesindeki sesleri algılar, hisseder.



Şuuraltı ve şuuraltının özelliklerini anlattığımız zaman, ne demek istediğimizi çok daha iyi anlayacaksınız. Ancak şimdi öncelikli olarak bu “subliminal mesajlar”ın neler olduğunu ve nasıl işlendiğini sizlere göstermemiz gerekiyor.



8-12 hertz dalga boyundaki Subliminal mesaj içeren bir MP3′ü kulağınızla dinlersiniz, ancak içindeki gizli-mesajı beyniniz dinler. Bu esnâda kulağınız hiçbir şey duymaz. İnternette ve paylaşım programlarında şuuraltı mesajları içeren MP3 dosyaları bulunmaktadır. Hatta bu gizli mesajları frekans aralıklarına göre analiz ederek ortaya çıkartan yazılımlar dahi vardır.



Mesela, en korkunç uygulamalardan sadece biri: Amerika, Irak’ı işgal etmeden önce bir yıl boyunca (daha fazla da olabilir) Irak radyolarında Kur’an yayınının altından, çok düşük bir frekansta, kulakla duyulmayan, ancak dimağla algılanarak Iraklıların şuur-altına gönderilen: “Direnmeniz faydasız” gibi mesajlar verilmiş ve bir ülke işte bu şekilde şuuraltı mesajlar ile işgâle hazır edilmiştir.
25inci KARE

Kişinin şuur-altına subliminal mesaj göndermenin birçok yolu olduğunu söylemiştik. İşte bunlardan bir diğeri de 25inci Kare tekniğidir. Peki nedir bu 25inci Kare?



Gördüğümüz bir ânlık görüntü : 655 satır ve frame/çerçeve denilen 24 küçücük kareden oluşur. Sinema bandında, saat, dakika, sâniye olarak bir diziliş vardır. Sâaniyeden sonra kare gelir ve bir sâniye 24 karedir. Her 24 kare ise bir ekran büyüklüğündeki kareyi oluşturur. Her 327.5 satırda bir de "control-track" denilen aralık vardır. İşte bu aralıktaki görüntüler kesilip, aralarına başka görüntüler atılarak 25inci kare oluşturulur ve bu son kare olan 25inci kare ânlıktır. Yani görüntü sâniyede 1/24 olacakken, bu 1/25'e çıkar. Kareler 25 olunca bir anda bir görüntü gelir ve ânında kaybolur. Genellikle görünmez, daha doğrusu görülür ama şuuraltında kalır.



25 karenin temel mantığı da mesajı şuur-altına göndermek olduğu için, artık dünya sinema sanâyi’nde bu tekniği kullanmayan yok gibidir. Yani sizler evlerinizde rahat koltuklarınıza oturup herhangi bir televizyon kanalındaki herhangi bir dizi/ film ya da bir belgeseli seyrederken aynı zamanda 25 karelerle şuur-altınıza gönderilen mesajlara/ telkinlere/ saldırılara ma’ruz kalabiliyorsunuz.



Göz bunları görmüyor ama sâniyenin 3 binde biri gibi bir zaman aralığında bu görüntü şuuraltına ulaşıyor. Bu gizli mesajlar sâyesinde, o reklâmı, diziyi, filmi ya da herhangi bir resmi hazırlayan kişi/ yapımcı/ yönetmen kendi hedefine, niyetine ve ideolojisine göre vermek istediği mesajı “25inci Kare”lerle şuuraltına göndermiş oluyor.
PEKİ, GÖREMEDİĞİMİZ HALDE NASIL ETKİLENİYORUZ

BU 25inci KARELERDEN?


Bu adamlar zaten açıktan açığa bu işi yapıyorlar. Filmlerle, reklamlarla her türlü mesajı veriyorlar. Buna rağmen niçin böyle gizli bir kare uyguluyorlar?



Cevâbı çok basit : Çünkü, gördüğümüz zaman bu kadar etkili olmuyor. Çünkü, kişi, şuurlu bir tercih ile gördüklerini veya duyduklarını ya red ediyor ya da kabul ediyor. Çünkü baştan önüne seçenek olarak getirilmiş oluyor.



Fakat bu, öyle bir şey ki insan onu görmüyor, duymuyor ve hissedemiyor, yani bizlerin algı frekanslarımızın tamamen altında veya üstünde yer alıyor. Böyle bir şeyi kabul yahut red etme gibi bir imkânımız var mı? Elbette hayır.



İşte 25. karenin ve subliminal reklamların temel mantığı budur! Hedefteki kitlenin şuurlu tercih hakkını gasbederek, onları gizlice zehirlemek!


Bu işi yapanlar insanı ve insanın yaratılışını (fıtratını) çok iyi biliyorlar. 1900’lü yıllara kadar uzanan bir geçmişi var bu tür çalışmaların. Psikolog ve psikanilistlerin insanla ilgili uyguladıkları, gözlemledikleri ve deneylerle ortaya koydukları bilgi ve bulgulardan yola çıkarak “İnsanı nasıl etkileyebiliriz” sorusuna cevap aradılar. İlk başta ticarî hedefler ve büyük şirketlerin mallarını halka pazarlamanın bir yolu olarak gördüler bu şuur-altı telkinleri. Daha sonra ise bu taktiği öğrenen her kişi ve her yapımcı kendi niyet, inanç ve ideolojisine göre vermek istediği mesajları bu yolla insanlara zerk etmeye başladılar.
25inci KARE NE ZAMAN ve NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTIR?

Şuuraltının bütün görüntü, ses ve resimleri kaydetme özelliği 1900’lü yıllardan beri insanları yönlendirmek için kullanılmaktadır.



1900’lü yıllarda Knight Dunlap adında Amerikalı bir psikoloji profesörü ilizyon gösterisi yaparken şuur gücüyle algıalanmayan “hissedilemez gölgeler” kullanarak aynı uzunluktaki 2 çizgiyi seyircilerin farklı ölçülerde algılamasını sağlamıştı.



İşte buradan hareketle şuur-altını hedef alarak mesaj göndermeyi hedefleyen ve adına “Subliminal Mesajlar” denen bu tür reklamlar ilk kez 1950'li yıllarda Amerika'da ortaya çıktı.



James Vicary adlı reklamcılık uzmanı, sinema salonlarında yaptığı bir deney sonucu patlamış mısır ve kola satışlarının arttığını iddia etti. Bu deneyde film perdede oynarken, sâliselik görüntüler hâlinde gözle görülemeyen gizli kareler ve gizli mesajlarda : “patlamış mısır ye” ve “Kola iç” sloganları çıkıyordu. Seyirci bu sloganları şuurla algılayamadığı hâlde, şuuraltına hitap eden bu sloganlar neticesinde Kola satışlarının yüzde 18.1, patlamış mısır satışlarının ise yüzde 57.7 arttığı görüldü.



Bu şekilde, şuur-altına yönelmenin reklamın etkinliğini artırmada daha işlevsel olduğu görülmüştür. İşte o gün bugündür uygulanan 25inci kareler sâdece bir insanı ya da bir topluluğu değil ; bütün insanlığı tehdit ede-gelmektedir.



Bir grup psikolog ve yazar bu konunun gündeme geldiği ilk yıllarda bu yöntemin uydurma ve efsâne olduğunu ve insanları etkilemeyeceğini söylediler. Ancak, beyin dalgalarını ölçen teknolojilerin gelişmesi ile gizli-mesaj içeren reklama beynin daha farklı ve fazla tepki verdiği gözlemlendikten sonra, bu yöntemin etkisi ispatlanmış oldu.



İşin en ilginç tarafı ise bu konuyu gündeme taşıyan, kitap, tez ve âile eğitim seminerlerinin yok denecek kadar az olmasıdır. Yıllardır uygulanan böyle ciddî ve hayatî bir konunun nasıl olup da bütün bir insanlık tarafından henüz bu şekilde yeni-yeni öğreniliyor olması düşündürücü olsa gerek.



Televizyon karşısında uyuyan/ uyutulan bir çağda yaşıyoruz!



Uyan ey toplum ve uyandırın uyuyan ruhları!



Şuur-altımızı başkaları değil ; biz yönetelim!
ASIL HEDEF COCUKLAR

Subliminal teknolojisi maalesef çizgi filmlerde, şarkılarda, reklam panolarında, filmlerde yasal olmayan bir şekilde kullanılıyor. Çocuklara sevgiyi kardeşliği öğütleyen masum zannettiğimiz çizgi filmlerin arasına pornografik resimler, şiddet unsuru içeren görüntüler bu teknolojiyle saklanıyor. Çocuğumuz fark etmeden o görüntüleri beynine konuk ediyor ve şahsiyetinin oluştuğu o en ciddî yaş dilimde (sıfır-yedi yaş arası) bu görüntüler içeride şuur-altında hapsoluyor. Artık siz siz olun her gördüğünüz ve duyduğunuza çok dikkat edin.



Özellikle Disney, yaptığı çizgi filmlerde cinsellik temasını yıllardır çocuklarımızın şuur-altına kazımıştır.
“BU FİLMDE / DİZİDE SANAL REKLÂM UYGULANMAKTADIR

Sizler, televizyonlarınızın karşısında uyumaya devam eden ruhlar, koltuğunuza oturup en sevdiğiniz dizi ya da filmleriniz yayına başlarken : “BU FİLMDE / DİZİDE SANAL REKLÂM UYGULANMAKTADIR” uyarısını görmediğinizi söyleyebilir misiniz?
Peki ne demek “Sanal Reklam?”

Sanayi Bakanlığına göre sanal reklamın tarifi aşağıdaki gibi :



"Sanal reklam"; hukûken kullanımı meşru görüntülerin, canlı veya banttan bilgisayar marifeti ile manipülasyonu ve söz konusu görüntülerde yer alan muhtelif unsurları reklam amacı ile, halihazırda kullanılan veya ileride geliştirilecek teknolojiler vasıtasıyla oyun sahası ve çevresi üzerine düşürülen tüm görüntüleridir.”



Televizyonda izlediğimiz pek çok dizide ya da filmde ya marka yerleştirme ya da sanal reklam uygulamaları ile karşılaşıyoruz. Bir dönem gişe rekorları kıran “Kurtlar Vadisi Irak” filmini hatırlayın. Film başlarken “Bu filmde sanal reklam uygulaması yapılmaktadır” uyarısı vardı. Ekranda bir ovada yol alan otomobili izlerken birden bir mimarlık firmasının reklam tabelası ve bir apartman beliriveriyor. Kerpiç evlerin üstüne getirilmek istenmiş ama başarılı olunamadığı için ortalık yerde duran uydu antenleri reklamları ve uyarı tabelalarının altında beliriveren markalar


o halde en can alıcı soru şu:
niçin sanal reklam

Çünkü, şuur-altına telkin göndermenin en iyi yolu da ondan.



25. karenin uygulandığı bir film :
DÖĞÜŞ KLÜBÜ / The Fight Club

Niçin bu film?



Bir kere adına bakarak bunun bir dövüş filmi olduğunu zannetmeyin.



“Gün gelir sâhip olduklarınız, size sâhip olmaya başlar!” sloganı ile Modern insanın tüketim merkezli hayat tarzını sorgulayan ve aynı zamanda şizofren (çift-kişilikli) bir şahsiyeti anlatan bir filmdir döğüş klübü.



Edward Norton ve Brad Pitt’in başrollerini paylaştığı ve David Fincher’in yönettiği bu film, 2000 yılında Empire Ödülü (İngiltere), 2001’de En iyi DVD, en iyi DVD anlatımı, en iyi DVD özel içerikleri ödülünü almış ve 2005 yılında Total Film magazin ödüllerinde (UK) “Dünyanın bu güne kadar gelmiş geçmiş en iyi film ödülü”ne lâyık görülmüştür.



Gerçekten çok etkileyici bir filmdir. Moderniteye karşı çıkarak :



“Gün gelir sâhip olduklarınız, size sâhip olmaya başlar”



“Her şeyi kontrol etmeyi bırak ve rahat ol…”



“Nefret ettiğiniz işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyorsunuz.”



“Seyrettiğiniz reklâmlar yüzünden araba ve kıyafet değiştiriyorsunuz.”



“Sizler paranız kadar iyisiniz.”



“Siz işiniz değilsiniz…”



“Bindiğiniz araba değilsiniz.”



“Kredi kartlarınızın limiti değilsiniz” diyordu.



Şimdi, “Dünyanın bu güne kadar gelmiş geçmiş en iyi film ödülü”ne lâyık görülen bu filmdeki 25inci kareleri yakalayabilmek ve filmdeki her sâniyeyi kare-kare izleyebilmek için önce :



1. Filmi bilgisayarınıza kaydedin.



2. Media player ile izlerken film sahnelerini 1/16 “Slov / yavaş” izleme modunda.



3. “klcodec” ile izlerken alttaki ok işaretlerinden “Decrease Speed”e üç kez tıklayıp filmi en yavaş haline getirmeniz gerekmektedir. Böylece her sâniyeyi yaklaşık 5 saniyede izleyecek ve her kareyi tek-tek yakalayabileceksiniz.



SONUÇ:



1. Araştırmalarımızın sonucunda filmin yönetmeninin cinsî sapık (sexomaniac) olduğunu öğrendik.



2. Filmin (bizim yakalayabildiğimiz) 26 farklı yerinde 25inci kareler kullanılmış.



3. 25inci Kare tekniği ile elinde sigara olan Brat Pitt resmi filmin çeşitli yerlerine yerleştirilmiştir.



4. Yönetmen filmin 2 farklı yerinde 25inci kare tekniği ile erkek cinsel organını yerleştirmiş.



5. Yine filmin 2 yerinde Çocuk Pornosu şuur-altına yerleştirilmiş.

6. Unutmayın 25. karelerin yer aldığı her film gibi bu filmde de normal seyrinde görülmesi gerekenlerin dışında hiçbir şey görülmüyor. Aslında çok şey görülüyor ancak hiç kimse ne gördüğünü bilmiyor.



7. Uyanmayanlar ve hâlâ 25. karenin varlığına ihtimal vermeyenler, denesin ve görsün diye filmdeki en can alıcı karelerin sadece bir kısmının dakika ve saniyelerini aşağıya sırasıyla yazıyoruz. İsteyen filmdeki tespit ettiğimiz bu dakika ve saniyelerde filmi durdurup kare-kare izleyebilir
06:02= elinde sigara olan Brat Pitt resmi,



31:07 = cinsel öğeler erkek cinsel organı,



31:14 = cinsel öğeler,



46:41 =cinsel öğeler,



49:09 = cinsel öğeler,



50:42 ile 50:52 = çocuk pornosu mesajları…



Film bitiyor binalar yıkılıyor ve yine erkek cinsel organı filmin finali olarak 25. karede yer alıyor.


Filmin en tuhaf gelen bölümü ise Tayler’in işi sabun imalatçılığı olmasına rağmen, 30uncu dakikadan itibaren, Tayler’i anlatırken onun bir sinema yapımcısı olduğunu anlatmasıdır. (Filmin sadece bu 2 dakikalık bölümünde Tayler bir sinema yapımcısıdır)



Şu ifadeler 30uncu dakikadan sonra aynen filmde geçmektedir :



“Sinema filmleri tek bir makarada olmaz ; birkaç makarada olur ve bir kare bittiğinde diğer makaraya geçerken birisinin düğmeye basması gerekir. O an geldiği zaman projektörleri değiştirir ve film devam ettiği için kimse bir şey anlamaz. Çünkü bu iş beraberinde bir çok ilginç olanak da sunuyor. Bütün aile filmlerini kare kare görmüştür. Yani izleyici cesur köpek ile ünlü bir şahsiyeti aynı perdede izlerken neler gördüğünü bilmez. KİMSE GÖRDÜĞÜNÜ BİLMİYOR AMA GÖRÜYOR” der ve sorar: “ACABA KAÇINIZ ONU İŞ BAŞINDA YAKALAYA BİLİRSİNİZ?”
DKKATAdamlar yaptıkları işi aynı filmde anlatıyorlar!
REKLAMLARLA ŞUURU ÇALINAN İNSANLAR

İnsan beyninde şuur-altının tepki verdigi iki mühim olay var : “doğum” ve “ölüm”. Şuur-altımız bu 2 vak’aya çok daha fazla tepki veriyor. Bu 2 mesaja daha duyarlı.



“Sex” (cinsellik) mesajı doğum arketipinde, “kill” (öldürmek) mesajı da ölüm arketipinde karşılanıyor. Bu semboller verilmek istenen mesajın içine yerleştirildiğinde şuur-altı bunları öncelikli algılar olarak saklayabiliyor ve sıra kullanıma geldiğinde bu öncelikli depolanan veriler, davranış ve hareketlerimize yön çiziyor.
ŞUUR-ALTI MESAJLAR

YASAK DEĞİL Mİ?


Şuur-altı reklamlarının etkisinin ispatlanmasının ardından bir yandan bu yöntemin kullanımı arttı ve diğer yandan da bu gibi yöntemlerin kullanılmasını önlemeye yönelik yasalar çıkartıldı. Ülkemizde RTÜK şuur-altı reklamı : “Teknik cihazlar vasıtasıyla televizyon yayınlarında çok kısa süreli görüntüler kullanarak, izleyicilerin ancak bilinçaltıyla algılayabilecekleri ürün veya hizmetlerin tanıtılmasına ilişkin mesajlar içeren reklamlar” olarak tanımlamıştır.



Yasalarımız tüketicinin korunması bakımından, gizli reklam ve şuur-altı reklamı da yasaklamıştır. 3984 sayılı yasanın 20. maddesi: "Reklamların, program hizmetinin diğer unsurlarından açıkça ve kolaylıkla ayırdedilebilecek ve görsel ve işitsel bakımdan ayrılığı fark edecek biçimde düzenlenmesini, şuur-altı ile algılanan reklamlara izin verilmemesini" hükme bağlamıştır.



Radyo ve Televizyon Kuruluşları Reklam Yayın İlkeleri ve Usulleri İle Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Ödenmesi Hakkında Yönetmeliğin 11. maddesine göre de: "Yayınlarda gizli reklam yapılamaz. Programlarda açıkça reklam olduğu belirtilmedikçe ürün veya hizmetler reklam amacını taşıyan şekilde sunulamaz. Çok kısa sürelerle imaj veren, elektronik aygıt veya başka bir araç kullanılarak veya yapılarının ne olduğu konusunu izleyenlerin fark edemeyecekleri veya bilemeyecekleri bir biçime sokarak, bilinçaltıyla algılanmasını sağlayan reklamların yayınlanması yasaktır."



1964`te İngiltere, 1974`te ABD olmak üzere dünyadaki 55 ülke insanlarını bu tekniklere karşı korumaya almıştır. Rusyanın Ekatirinburg şehrinde yayın yapan ATN Televizyonun “Otur ve ATN izle” şeklinde bir gizli mesaj verdiği tespit edilmiş ve 2 ay yayın lisansının iptal edilmesine neden olmuştur.



Neticede, Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde şuur-altı reklam yasaklanmıştır ama bütün reklamları, dizi, film ve belgeselleri şuur-altı mesaj içerip içermediği noktasında denetleyecek bir yapı kurulamamıştır.
ŞUUR-ALTI VE GENEL ÖZELLİKLERİ

Günlük hayatımızda yaşadığımız bazı sorunların şuur-altımızdan kaynaklandığını hep söyleriz ama acaba kaçımız şuur-altımızın gücünün ve öneminin farkındayız?



Şuur-altı çoğumuzun bildiği ya da duyduğu bir kavramdır. Bu kavram şuurumuzun farkında olmadığı ama davranışlarımızın yönlendirilmesinde önemli rol oynayan bir yapıyı belirtiyor. Şuuraltı, alt benlik, şuur-dışı olarak da adlandırılan şuur-altı kişiliğimizin farkında olmadığımız, kontrolümüz dışındaki parçasını temsil etmektedir. Diğer bir deyişle bu, buzdağının görünmeyen kısmıdır.



Otomatik bir pilot gibi bütün tecrübelerimizi depolar. Bir hâfıza deposudur. Tecrübelerinizi hâtıralar şeklinde depolar. Şuur-altı heyecanlarımızı, sezgilerimizi, alışkanlıklarımızı ve güdülerimizi depoladığı gibi, bunların faaaliyete dökülmesinden de sorumludur.



Şuuraltımız, zihin telkin yoluyla iknâ olunmaya müsâittir. Şuurlu zihnin aksine, sorgulamadan tekrarla gelen teklifleri kabul eder, pekiştirir. Bütün otomatik davranışlarımız, alışkanlıklarımız ve heveslerimiz haâfızada kayıtlı bilgiler arasındadır. En önemli vazifesi ise depoladığı verilere dayanarak mutluluğu sağlamaktır.

Şuuraltı zihin delillerle ne iknâ edilebilir, ne de aldatılabilir. Fikirlere ve imajlara karşılık verir. Şuur-altının en mühim özelliği ise : şuurumuzun farkına varmadığı olayları, sesleri, resimleri kaydetmesidir. Siz 5 katlı bir binaya çıkarken merdivenleri saymıyorsunuz ama şuur-altınızda bu sayı biliniyor ve kaydediliyor. Aynı şekilde bebekliğimize dair hâtıralar şuur-altı kayıtlarının arasında bulmak pekâlâ mümkündür.



Şuur aynı anda 3 ilâ 7 işi yapabilir. Daha fazla görev yüklendiğinde kilitlenir. Bu yüzden dikkatimizi yönlendirmediğimiz, bizi o anda ilgilendirmeyen birçok veri bu filtreden süzülür. Beş duyumuzun karşılaştığı çok sayıda duyum, algılanmadan şuur-altı hafıza deposuna aktarılır.



Demek ki duyduğumuz, gördüğümüz ama kavrayış olarak algılayamadığımız her şey şuur-altına ileride tekrar kullanılmak üzere veri olarak depolanır ve gelecekteki hareketlerimize yön çizer. İşte tam da bu aşamada şuura değil ama şuur-altına hitap eden bütün propaganda ve veriler, bizim davranışlarımıza yön çizen güdüler olarak karşımıza çıkar. Zira sıklık arz eden tekrarlar derûnî algılarımıza yöneliktir.
GERÇEK GÖRDÜKLERİMİZ Mİ?

Şuur-altı dediğimiz şey, şuurun binde 999'unu oluşturuyor. Yani biz şu anda bu yazıyı, binde 1 seviyesinde görüyor, dinliyor ve okuyoruz.



Bunlar nasıl mı gerçekleşiyor? Gözde bilimsel olarak “fovea hareketleri” olarak isimlendirilen, gözün fovea hareketleri sizin şu anda görmediğiniz şeyleri de görüyor. Göz devamlı bir tarama içinde. Tarıyor ve aldığı bilgileri şuur-altına atıyor. Bu söylediklerimiz bilimsel verilerdir.


Biz, normal şartlarda gözümüzün fovea hareketleriyle beynimizde depolanan şeylerin çok azını hatırlıyoruz. Ama mesela markete gittiğimizde 10 tane deterjan arasından 1 tanesini çekip alıyoruz. Yani gördüğümüzün ve de duyduğumuzun farkında olmadığımız şeylerin, şuur ortamına çıkarak bize o malı satın aldırması söz konusu oluyor.


Yani biz görmediğimizi zannettiğimiz şeyleri aslında görüyoruz ve şuur-altımıza gönderilen verilerin karar verme ya da faaliyete geçme aşamasında fikirlerimizi ve davranışlarımızı doğrudan ETKİLİYOR


http://www.biymed.com/forum'dan alıntıdır.

22 Nisan 2011 Cuma

Derin'in Kurabiyeleri

Ablamızın bebeği oldu!!!

Okadar tatlı bir bebek ki...Allah isteyen herkese,zamanı gelince bizede :) nasip etsin..

Bende hastanede bebeği görmeye gelen misafirler için küçük birşeyler hazırlamayı düşünüyordum,aklıma kurabiye yapmak  geldi..Geldi ama bebek erken geldiği için ben doğuma yetiştiremedim, :( eve gelen misafirlere verilmek üzere hazırladım bende...

Kurabiyeler tarçınlı...Bebeğimiz küçük bir hanımefendi ,pembe den uygun bir renk olur mu :)
pembe şeker hamuru kullandım bende... :)

Sonra hepsini  pembe bir sepete  yerleştirdim ve tülle  kapladım..
Fotoğrafları aşağıda...






21 Nisan 2011 Perşembe

"Tish-o"

Zaman geçtikçe seri üretimin yerini butik üretim alıyor..Standartlarımız değiştikçe daha özel hissetmek istiyoruz belki de..Elde ettiğimiz herşeyin bize özgü olmasını istememiz bu yüzden olsa gerek..

http://www.tish-o.com.tr/ de kendi tişörtlerimizi tasarlamamamıza olanak veriyor..İster eşe,sevgiliye ,ister anne -babaya,herkes için değişik ve özel bir hediye alternatifi de olabilir...

Sitede olan baskıların yanında kendi istediğiniz fotoğrafları,yazıları da ekleyebiliyorsunuz..





 


20 Nisan 2011 Çarşamba

"AŞK"


İnsanı derinden etkileyen kitaplar vardır...Derin izler bırakan,düşüncelerini sarsan,yeniden sorgulamasına sebep olan...

Elif Şafak'ın "AŞK" isimli kitabı da böyle bir kitap...

Her bir kural kendinizi,kendinize ve yaşamınıza davranış şekillerinizi ,değerlerinizi,düşünme şeklinizi sorgulatıyor..

Komik olacak ama her insanı bir tahta  parçasına benzetiyorum ben..Doğduğumuz anda dümdüz bir tahtayız..Biçimsiz,şekilsiz..

Zamanla okuduklarımızla,eğitimimizle,maneviyatımıza kattıklarımızla her birimiz kakmacılık sanatında olduğu gibi şekillendiriyoruz parçayı...

Hepimiz bir kakmacı sanatkarıyız bu durumda...Şekillemelerimiz kendimizi geliştirmemizle doğru orantılı olarak değişiyor..Ne kadar çok gelişirsek okadar çok şekilleniyoruz..

Aşk'ta benim için böyle bir kitap..Biraz daha şekil aldım sayesinde...

Kitaptan etkilenerek "Mesnevi"yi aldım..Daha çok şekilleneceğim umarım..:)

Kitabı okumama sebep olduğu için biricik arkadaşım Şükran'a ve kitabını verdiği için Çiğdem'e çook teşekkür ediyorum :)